17 Ocak 2014 Cuma

Özgürlük

Nefes almak mı? Yaşamak? Belkide kuşlar gibi uçabilmektir. Yoksa demokrasi? Demokrasi midir özgürlük? Düşünmek neden olmasın? Olabilir, mümkün. İşte bu yazıda onu aradım daha doğrusu aramaya çalıştım. Rahatlayın ve arkanıza yaslanın. Sahiden de 'Özgürlük dediğin nedir?'

Doğduğumuz günden bu yana bize empoze edilmeye çalışılan bazı bilgiler vardır. Bunların başında insanın özgür bir varlık olduğu gelir. Özgürlüğün güzel olduğu, onu korumamız gerektiği öğretilir. Ama ben bugün bu kavramı yanlış tanıdığımızı ve tanımladığımızı düşünüyorum. 21. yüzyıl dünyası artık mantıklı ve özgün düşünmekten yoksun olduğundan aslında sahip olduğu özgürlüğün bir yalanlar bütününden oluştuğunu ve kendisiyle beraber tüm insanlığın kandırıldığının farkında değil.

Her şeyin sonunda, özgürlüklerini ayaklarımızın altına serecekler ve diyecekler ki "Bizi köleniz yapın. Ama doyurun." Fyodor Dostoyevski

İnsanlar birbirini yönetmeye başladığından beridir devam eden bir ihtiyaç gibi. Sanırım bu yeni doğan bir bebeğin annesine sıkı sıkı bağlanması gibi bir şey. Sanki o düşünce hep oradaymış ve birinin onu dürtmesi gerekiyormuş gibi. Doğarken beyinlerimizde sevgi,güven gibi kavramlarla doğuyoruz, belkide bu atalarımızdan beridir süre gelen evrimimizin bir parçasıdır. Ama bir şey fark ettim ki insan kendini güçlü hissettiği kadar özgür olabiliyor. Diktatör liderlerin kendilerini korumak amacıyla halkını katletmesi gibi hatta demokrasiler de bile süreç böyle işliyor. Büyük devrimlerin ana düşüncesi özgürlüktür ve devrimlerde kullanılan en büyük araç silahtır. Bunu anlamanız için en güzel örnek Arap Baharı'dır. Bugüne kadar itaat ettikleri liderlere zorla katlanan bu insanlar, batının onlara sağladığı silahlarla kendilerini güçlü hissettiler. Yıllarca bastırılan ve sansürlenen özgürlük düşüncesi bir anda dürtüldü. Belkide kandırıldıklarının farkında değillerdi ama yinede hükümdarlarına meydan okudular. Buradan çıkartacağımız sonuç şudur: Yasalar ve baskıcı rejim korkunçtur. Halkların bu korkularını yenmesi için durumu eşitlemesi yani silahlanması şarttır ve çoğu zaman bedeli kanla ödenir. Unutmamamız gereken nokta 'Özgürlük Vahşidir'.


Soğuk Savaş'ın galibinin belli olmasıyla günümüz dünyasının yeni özgürlük anlayışı 'Demokrasi' oldu. Kısaca tanım yapmak gerekirse 'Demokrasi, insanın kendini en özgür hissettiği sistemdir' denebilir. Bok makinesine dönüşüp, tüketim canavarı oluşumuzdan beri insanlığımızı kaybettik bunun sonucunda şartlar ne kadar kötü olursa olsun kontrolsüz üremeye devam ediyoruz. Yedi milyara yakın insanı birbirlerine kırdırmadan yaşatmak çok zor. Belki sayı daha az olsaydı bu mümkün olurdu. Ancak durum gittikçe kötüleşiyor kitleler büyüdükçe kontrol etmek zorlaşıyor. Sahip olduğumuz insani kavramlar; ırk, dil, din, renk bizi ayrıştırıyor. Bugün hayatta kalmamız için yasalara ihtiyaç duymak zorunda olmak insanlığın kendine yaptığı en büyük ayıptır hatta zekasına hakarettir. Atomu parçalayabilen, Ay'a gidebilen insanoğluna bunu yapmak nedense zor geliyor. Sürekli altına kaçıran bebek biziz, yasalar da etrafı kirletmemizi önleyen bez görevi görüyor. Açgözlülüğümüz yüzünden özgürlüklerimizi bizi yönetenlere satıyoruz. Bir insan düşünün ki soyulmasına rağmen devlete vergi vermeye devam eden. İşte çaresizliğin tanımını buldum. Korkunun getirdiği öğrenilmiş çaresizlik. Her gün kendimizi kandırıyoruz. Her gün kendi kendimizi yönettiğimizi sanmanın getirdiği güvene kapılarak sokakta yürüyoruz. Şu son olaylardan anladığım bir şey varsa oda şudur: Sandık falan yalan, egemenlik, cumhuriyet, laiklik bunların hepsi birer aldatmaca. Tek bir efendi var oda "Para". Liberal ekonomilerde hatta sözde Komünizm ile yönetilen ama bazı kapitalistlerden bile daha kapital olanlarda buna dahil. Bir ülke inşa edin onu ne kadar güçlendirirseniz güçlendirin zayıf bir yanı her zaman vardır. Söz konusu para ise her hükümetin karnı yumuşar. Tüketime, hortuma ve şişirilmiş rakamlara dayalı ekonomimiz kendi kendini yok ediyor. Vergilerin çok yüksek olması cari açığı kapatmanın en kolay yoludur. Tüketime dayalı ekonomilerde cari açık sürekli artar o yüzden dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz. Ekonomik krizin dibine vurmuş olan Yunanistan da kişi başına düşen borç yükü ülkemizdekinden 3 kat daha azdır. Bunun bizim ekonomimiz için bir sorun teşkil etmemesi nüfusun fazlalığından kaynaklanmaktadır. Şizofrenik sultanın sürekli 3 çocuk dayatmalarından birinin sebebi de ekonomik nedenlidir. Türkiye bu şekilde büyümeye devam ederse hiçbir zaman Kuzey ve Batı Avrupa da bulunan refaha yaklaşamayacaktır. Git gide ara eleman ülkesine dönüşüyoruz. Zenginin zenginleşmesi, fakirin fakirleşmesi kapitalizmin doğal nedenlerindendir. Ama biz bunu çok hızlı bir şekilde yaşıyoruz. Yeni, büyük, güçlü Türkiye derken kastettiği aslında ülkemizin Ortadoğu'nun yeni Çin'i olma yolunda ilerlemesidir.


Yani anlayacağınız demokrasinin aslında insana sağladığı şey özgürlük değil köleliktir. İnsanların artık umurlarında olan tek şey aç olup olmadıkları. Mutlu olmaktansa zengin olmayı tercih eder olduk. Vaadler dünyasında bizi kontrol eden, bize sahip olan yapay kavramlar var. Yakın gelecekte düşünmek bile yasak olacak ya da belli bir bedel karşılığı bunu yapabileceğiz. Gazeteciler sadece işini yaptığı için suçlu bulunuyor. Fikir en doğal haktır özgürlüklerin anasıdır. Onların düşünmenizi isteği gibi düşünün hatta bırakın reklamlar sizin yerinize düşünsün. Ay sonunu getirebilecek misin umurumda değil ancak ben son derece sulu, lezzetli, sıcak ve sağlığa zararlı bir hamburgerim, şimdi ayağa kalk ve ne olursa olsun beni satın al.


Olayın biraz daha sosyal ve zihinsel boyutları da var. Örneğin özgürlüğün insan zihninde şekil bulmuş hali. Simgesel olarak beyaz güvercinin tercih edilmesi insanın uçamayan bir varlık olmasının etkisi büyüktür. İnsanoğlu yüzyıllar boyunca kuşlar gibi uçmanın hayalini sürdürdü durdu. Ulaşamayacağımız şeylere inanmak bizi rahatlatıyor. Eminim kuş diye bir hayvan hiç olmasaydı insan uçamamanın eksikliğini hissetmeyecekti.
Öğrenilmiş çaresizlik de günümüzün en büyük psikolojik sorunlarından biridir. Öyle ki kaybedecek bir şeyi olmayan insan tehdit edilemez. Onun tüm baskılara karşı bağışıklığı vardır o yüzden depresyona girenlerin etraflarına saldırmaları, kaybedecek bir şeylerinin olmadığı düşüncesi onları serbestleştirir ve özgür kılar. Bizi ayakta tutan, öleceğimizi bile bile yaşama bağlayanlar sahip olduklarımızdır sevdiklerimizdir. Yalnız insanların ve sorumluluk sahibi olamayanların ölüm korkusu diğerlerine göre daha azdır. Bu bir anlamda da güçtür bizi cesaretlendirir.
Çocukken hangimiz hayal etmedik görünmez olabilmeyi, etrafta dilediğimiz kadar dolaşmayı. O halde özgürlük vahşi oldu kadarda bir o kadar masumdur aslında. Ortada belirli bir kavram var ve herkes görmek istediği gibi görüyor. Ne taraftan bakarsanız bakın gerçekler hep acıdır,acıtır.

Peki ne yapmalıyız?
Önemsiz değer yargılarından arınalım. Güven arttıkça farkındalık azalır. Güvenmeyin, sorgulayın ve sorular sorun. Kendinizi sorgulayın, hükümeti sorgulayın. Güç istiyorsanız sizin gibi düşünenlerle organize olun. Açgözlü olmayın, şehvete kapılmayın. En önemlisi düşünün.

"Düşünüyorum, öyleyse varım." Rene Descartes