24 Ağustos 2014 Pazar

Ahlak Erozyonu

Günümüz Türkiyesi'nde doğru bilinen tüm gerçekler değişmeye başladı. Ülkeyle bağlantılı giden hayatlarımız, siyasetin ülkeyi değiştirmesi neticesinden etkileniyor. Özellikle şu son dönemde halkında politikaya olan ilgisinin artması ve bireylerin politikayı önemsemeye başlaması aslında siyasetçilerin sadece ülkeyi değil bizleri de değiştirmeye başlamasıyla sonuçlandı. Artık savunduğunuz değerlerin lideri, sizin hayat koçunuz oldu. Yapmanız ve yapmamanız gerekenleri size onlar söylüyor. Tehlikeli olan, bu söylemlerin istekten ziyade emire dönüşmesinin algılanamaması. Söylemlerin emire dönüştüğünü anlayamayan topluluğun kendine ve ülkesine nasıl zarar verdiğini, kişiliğinin ve benliğinin nasıl değiştiğini ve bir lidere nasıl güç sunduğunu incelemek istedim bu yazımda. Yaklaşmakta olan Yeni Türkiye'yi benim doğrularımla açıklayacağım. İnanmak ve inanmamak yine siz okuyucunun elinde.

İnsanı insan yapan en önemli özellik ahlaktır. Kişiliğin vazgeçilmezi, erdemli bir şahsın olmazsa olmazıdır ahlak. Peki nedir bu ahlak erozyonu? Size şöyle anlatayım. Kişiliği bir tarla gibi düşünün, ahlakta bu tarlada bulunan verimli toprak oluyor ve bir gün yağmur, hiç yağmadığı kadar sert yağıyor. Tutunamayan o verimli toprak akıp gidiyor güzelim tarladan. Olan yine gariban çiftçiye oluyor, bir daha ekim yapamıyor. Bu benzetme, günümüzde yaşamak zorunda kaldığımız çoğu şeyin asıl nedenidir. İnsanlar bu erozyonu yaşadılar ve yaşamaya devam ediyorlar.

Türk toplumu, Cumhuriyet'in ilanından beridir sürekli değişimlere maruz kaldı. Kimi zaman dış etkenler, kimi zaman bir felaket bazende siyasi revizyonlar. Sonuç olarak 1923'ün kemik yapısı Kemalist, Laik toplumun azınlık haline geldiği günümüze kadar geldik. Ama bunun bir önemi yok. İster Kemalist ister muhafazakar olun, bu ahlak erozyonuna maruz kalmayacağınız anlamına gelmez. Empati kurarak iki tarafında durumunu anlamaya çalıştım. Kemalist güruh da olduğum için suçu tek tarafa yükleyebilirdim ama yaşadım ve deneyimledim ki aslında hep üstüne yüklendiğim ve suçladığım muhafazakar kesimden farkımız kalmamış.

Türkiye'de insanların siyasi ideolojileri genelde aileden gelir. Benim ailem kemalist düşünceden geliyordu. Ne kadar bu kararı ben verdim desemde eğer ailem farklı şeyler düşünseydi ve bu fikirler eşiğinde büyüseydim yine aynı mı olurdum bilemiyorum. Sonuçta bana öğretilen ve benim öğrendiklerimden en mantıklı bulduğum buydu. Geçmişe ve seni yaşatanlara sadakat. Ataya sadakat veya uzuna sadakat. Taraf farketmiyor. Bu sadakat ince bir çizgi. Körü körüne bağlılık ve yeni fikirlere her daim açık olmak arasında ince bir çizgi. Türk toplumunun bu kadar ayrışmasındaki temel sorun bence buradan geliyor. Kimse birbirini hiç anlamıyor anlamak istemiyor. Birbirimize o kadar uzağız ki. Hele bunu siyasi koz olarak kullananlar yok mu. İşte onlar sağ olsun gün geçtikçe zaten ayrı olan toplum daha da ayrılıyor. İnanın bu yazıda Laik ve muhafazakar diye bizi ikiye ayırmak zorunda olduğum için kendimden iğreniyorum.

Sınırların bir bütün gibi göründüğüne aldanmayın aslında her renk birbirinden farklı üç ülkeyi gösteriyor.

Kimseyi inandığı şey için suçlamak istemem. Ama sadece inananları. Artık kendi liderine tapanların mekanı oldu ülke. O yüzden suçlayayım bir zahmet. Bu ülkede herkes faşisttir. Bu çok net bir söylem. Faşizmin ne olduğunu çok iyi biliyorum. İster gezici olun ister uzuncu ama kendinizden utanın tabi utanma yetiniz hala yerinizde mi bilemiyorum. Bu ülkeyi Tayyip bu hale getirdi diyebilirdim. Ki iki ay önceki yazımda direk Tayyip'i suçluyordum. Ama sorun tek taraflı değil. Yeni deneyimleme fırsatı bulduğum şeyler sağolsun değiştim. Bizde uzun adama yardımcı oluyoruz. Beraber ayrıştırdık biz bu yollarda hiç merak etmeyin. Türkiye'nin Kürt halkı için bir çözüm sürecinden önce kendisi yani Türk halkı için bir çözüm süreci üretmesi lazım.

Taraflar kendi içlerindeki dayanışmayı ve bağlılığı arttırdıkça, liderlere olan sadakat topyekün artmaya devam ettikçe, siyasilerde zemin hazırladıkça bu iş iç savaşa kadar gider. Ki Gezi Parkı olaylarının parkı korumaktan öteye giden durumu tamda budur. Benim düşüncem doğru veya onların ki yanlış demiyorum. Evet ne kadar benim doğrum Kemalizm ise onların ki de artık adı her neyse o. Herkesin kendince doğruları var. O adam parkın yerine topçu kışlası yaptırmak istiyorsa bu onun doğrusudur. Geziciler buna karşı toplanmışsa buda onların doğrusudur. Yani elbette Tayyip şuçlu ama bunu üstüne basa basa söylemekle bir yere varılmıyor. Ben bu yazıyı baştan sona 'Tayyip ve yandaşları kötüdür AK Partiyi yakın' tarzı fikirlerle doldursaydım bu iş bir yere varmazdı. Benim varmak istediğim nokta bir şekilde insanların birbirini anlamaya çalışması. Bu nasıl olacak bilemiyorum ama çözüm bu. Ne zaman at gözlüklerinden kurtulup empati kurmaya farklı düşüncelere açık olmaya başlarsak o zaman belki birbirimizi anlamaya başlarız. Tabi tek taraflı demiyorum bunu yukarıdaki o haritada bulunan ve üç rengi temsil eden tüm güruhların yapması lazım.

Son olarak, ahlak erozyonundan korunmanın tek yolu bu ülke ve insanlarından uzak durmak. Çünkü siz istesenizde istemesenizde bu bilinçsiz kaosun içine bir şekilde sürükleniyorsunuz. 

Tarlanızı nadasa bırakmayın.